Kaan Müjdeci & Burcu Tokatlı / SİVAS
Kaan Müjdeci’nin ilk uzun metraj filmi “Sivas” 3 Eylül’de 71. Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı. Bunu fırsat bildik, yönetmen Kaan Müjdeci ve filme sanatsal ve artistik katkıda bulunan, ayrıca filmin iletişim tasarımını üstlenen Burcu Tokatlı’ya filmi ve ötesini sorduk.İlk uzun metrajlı filminiz ‘Sivas’la dünyanın en prestijli film festivallerinden Venedik Film Festivali’nde ana yarışmaya kabul edildiniz ve dünya çapında bir başarıya imza attınız. Üstüne, bugüne kadar Türkiye’den çok az film kabul edilen festivalin direktörü Alberto Barbera’nın Müjdeci ile ilgili övgü dolu bir demeci oldu. Neler hissediyorsunuz?
Kaan: Ne hissediyorum? Kendime bazen güvensizliğim oluyor. Filmim iyi mi? Şu sahneyi şöyle mi yapsam? Acaba böyle yaptığımızda daha iyisini yapabilir miyim diye düşünüyorum. Bu güvensizlikler aslında egom için iyi bir şey. Ama bu egonun çok fazla düşmesi halinde böyle bir otoritenin bu egoyu yükseltip bir dengeye oturtması tabii ki balansı sağlıyor. Bu da benim için psikolojik olarak iyi sonuçlar veriyor.
Burcu: Bence film için böyle önemli bir adamın bu şekilde bir yorum yapıyor olması ilk defa böyle bir şeyi yapmış, yani bir film yapmış ya da bir film içinde çalışmış biri olarak ben, ya da ilk filmini yapmış Kaan için uluslararası standartlarda bir iş yaptığımızın altını çiziyor ve bu anlamda da doğru yolda gittiğimizin göstergesi olduğunu düşünüyorum.




Kaan Müjdeci & Burcu Tokatlı / SİVAS
Köpekler ve çocuklar, üstüne amatör cast kullanılan bir filmin seti nasıl geçti? Size en keyif veren bir an, bir de en çok güldüğünüz.
Çocukların olduğu, profesyonel oyuncuların olmadığı set demek çok naif, çok temiz insanların olduğu, bu işe dair çok büyük hesapları olmayan insanların ve çeşit çeşit sarf karakteri görebileceğimiz insanların olduğu bir set demek. Şimdi bizim bir Muharrem abi vardı. Davulcu Muharrem abi, düğünlerde davul çalan bir abi. Bu abinin şöyle bir teorisi vardı. Köpekler sarhoş insanı ısırmaz ve sarhoş insana saldırmaz diye. Abi içiyordu. Bu dövüş sahneleri sırasında devamlı cebinde ya da zulasında votkasıdır, şarabıdır ne olursa, hep içkiyle dolaşıyordu. Ve sarhoş olmaya çalışıyordu. Tabii benim set sırasında içkiyi yasakladığımı bilmiyordu. Sahne uzadıkça Muharrem abinin yürüyüşleri falan da yavaşlıyor, değişiyor. Ve daha da bir coşkulu oynamaya başlıyor. İkinci dövüşte hakemi oynuyor. Bırak dövüştürmem filan gibi kendi fevri kararlar veriyor. Allahım diyorum Muharrem abi ne oldu? Sonra bize hikayeyi anlattı, Kaancım işte böyle. Muharrem abi dedim artık içkiyi kesiyoruz. Ertesi gün yine çekiyoruz, ben artık içki istemiyorum dedim. Muharrem abi gayet saf ve naïf bir şekilde 3 santimlik bir sopa almış ve cebine saklamış. Eğer olur da köpek ona saldırırsa, düşünün bizim köpeklerin boyu iki metre, ağırlığı 110-120 kilo falan. O küçük sopayla o köpeği yenebileceğini düşünüyor. Kendini koruyabileceğini düşünüyor. O mesela benim için set içinde çok komik bir andı. Muharrem abi ceket giyindi kuşandı, bir sivrilik cekette. O ne diyorum. Sesçiler mikrofonu yanlış taktılar zannediyorum. Sonra ortaya çıkıyor küçücük bir sopa. Muharrem abi bu ne? Köpek saldırırsa… Sopayı da ceketinin iç cebine koymuş, çıkarması bile böyle bir dakika sürecek. Onun mesela o saf naifliği çok hoşuma gidiyordu. Bunun gibi setteki herkes aynı şekildeydi. Mesela birbirinden rol çalmak olmadı, bana niye az ona niye çok veriyorlar, ben çok çalıştım diye bir şey olmadı. Olmadığı için de rahattık.


Kaan Müjdeci & Burcu Tokatlı / SİVAS
Festivallerin bir yönetmenin kariyerine etkisi hakkında neler düşünüyorsun?
Festivallerin bir yönetmenin kariyerini etkilemesindeki en önemli neden sinema suyla çekilmiyor, parayla çekiliyor. Parayla çekildiği için de bu parayı bulmak için bir sonraki filmde fonlara referans oluyor. Yoksa bu filmi kim yönetti diye kimse o yönetmenin tipini hatırlamıyor, gelip yolda ondan imza filan istemiyor. Hiç bir yönetmenin de böyle bir kaygısı olmuyor. Olanlar vardır Türkiye’de de yani bir yerlerde, onlar zaten televizyonla filan uğraşıyor. Onun dışında kim takar festivali böyle bir durum olmasa. Otoriteler de işte orda, tanıştığınız insanlar sizi etkiliyor. Ne biliyim kafadan atıyorum zamanında bir yazar bir yerden bir yere göç ediyor, oradaki adamlardan etkileniyor. Orada tanıştığı başka bir yazardan. Onla zaman geçiriyor. Ondan etkileniyor. Bu festivaller ayrıca buna da yarıyor. Gidiyorsun o adamlarla tanışıyorsun. O beyinlerle tanışıyorsun. O beyinlerle alışverişin, filme bakışın, insanlığa bakışın değişiyor. O yönden de iyi.
Fatih Akın’ın The Cut’ıyla aynı yarışmada olmak nasıl bir his?
Yarışma şeyi , o laf çirkin bir şey zaten. Fatih abi koskoca adam, bir sürü film çekmiş. Benim neyime onunla yarışmak. Ben ilk filmimi yapmışım. Ben kendimi yarışıyormuş gibi hissetmiyorum. Ben misafir oyuncu gibi hissediyorum orda.
Sinemanızı en çok etkileyen yönetmen ve sanatçı kimdir?
Ben genel olarak sinemayı duygusal olarak yapıyorum. Dolayısıyla sinemamı kimse etkilemiyor. Kim etkileyecek sinemamı. Sinemamı insanlar etkiliyor. Gidiyorum bir kıza aşık oluyorum, o etkiliyor. Pazardaki bir adamı görüyorum, o etkiliyor. Muharrem abiyi görüyorum, o etkiliyor. Kişiler etkiliyor benim sinemamı. Yönetmenin sinemasından etkilenecek olsam onun gibi bir şey yaparım. Şöyle bir şey olabilir, o yönetmen de benim gördüğüm karakterin benzerini görmüştür, öyle bir şey olmuştur yani. Yoksa ne diye etkileneyim. Bunu ukalalık olsun diye söylemiyorum.
Türk sinemasının geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Türk sinemasının geldiği nokta diye bir şey düşünmüyorum. Kişilerin noktasal geldiği yerlerini düşünüyorum. Ve onların kendi çabalarıyla belli bir noktaya geldiğini düşünüyorum. Dolayısıyla Türk sineması bence belli bir yerde değil. Ama işte x yönetmen y yönetmen belli önemli yerlerde dünya sineması açısından. Çünkü Türk sineması bir sektör değil. Olmayan bir sektör nereye gelebilir? Bakanlığın verdiği 200 bin lirayla 300 bin lirayla nasıl bir Türk sineması oluşturmayı bekliyorsunuz? Ha dizi sektörü derseniz, geldiği yeri iyi görüyorum, Brezilya'da bile oynuyor.




Kaan Müjdeci & Burcu Tokatlı / SİVAS
Burcu’yla nasıl bir araya geldiniz? Bir iletişim tasarımcısı, bir yönetmenle çalışınca nasıl bir işbirliği yaşandı?
Burcu'ya logo yaptırmaya çalıştım, logo yapmayı beceremedi. Ama fark ettim gibi, yanlış bir branş seçmiş, yanlış bir ülkede doğmuş. Kaza eseri misal Fransa’da doğsaydı, Paris’te doğsaydı logo yapmayacak, alameti farikada gözlerini açmayacak, sinemacı ya da art videoları yapan bambaşka bir kişi olacaktı. Türkiye şartlarında, Türkiye yönlendirmesinde öyle bir şey olduğu için o şekilde ilerledi. Mesela Burcu’nun yayınlanmamış reklamları yayınlanmış reklamlarından yüz kat daha güzel. Bunu bir Burcu biliyor bir de Burcu'nun etrafındaki ekipler biliyor. Bunu ben Burcu’yu tanıdıkça fark ettim. Yaptığı işleri bunlar yayınlandı diye gösterdiğinde sevmedim. Bir de yayınlanmayanlara bakınca vay bunlar neymiş oldum. Zaten sohbet ettikçe konuştukça birbirimizin kafasını açtığımızı düşündüm. Tanışmamız ve ilerleyişimiz o şekilde oldu. Ben x fikrini buluyordum, Burcu x fikrinin üzerine başka bir şeyler ekleyerek, onu daha başka bir hale getiriyordu. Sonra ben onu daha daha başka bir forma getirip, çektiğim filme uyguluyordum. Ve böylelikle bir çalışmamız oluştu.
Burcu gibi farklı disiplinlerden başka tasarımcıları da dahil ettiniz mi ekibe?
Tasarımcı dahil etmedim tabii ki, bir tane tasarımcı yetiyor. Başka bir tasarımcıyla çalışma ihtiyacı duysaydım zaten Burcu’yla çalışmazdım. Burcu bu konuda beni yeterince doyuruyordu. Zaten başka alanlardan, sinema yapmamış insanlarla çalıştım. Güncel sanattan insanlarla , güncel sanatın ses bölümüyle ilgili Cevdet Erek’le çalıştım. Senaryo danışmanı olarak Önder Çakar’la, Ayşe Polat’la çalıştım. Hiç sinema yapmamış bir sürü insanla çalıştım. Ben açıkçası kişisel olarak kimden ne alacağımı, konuştukça sohbet ettikçe, onla arkadaşlığım ilerledikçe iyi bilen bir insanım. Benim için mühim olan bu bütün insanların temel özelliği felsefemizin uyması. Karakter olarak hepsi birbirinden farklı, belki karakter olarak hiçbiri birbiriyle anlaşamayabilen insanlar da olabilir. Ama hayata bakış açısı ve felsefeleri aynı olduğu için bu filmde rahat rahat çalışabildik. Bunu net olarak söyleyeyim servis şoföründen temizlikçisine, görüntü yönetmeninden Burcuya kadar, ses tasarımcısına kadar aynı felsefeyle ilerdi. Onun için de zaten bu dağınık olmayan bir film oldu. Onun için de belli bir ideolojisi, belli bir fikri olan bir film oldu diye düşünüyorum. Filmi izlediyseniz ya da izleyecekseniz temel olarak fark edeceğiniz özellik budur. Ha şu olmuştur, bunu beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı. Ama temel olarak fark edeceğiniz şey filmin felsefi bütünlüğüdür. Bu da direkt olarak bana değil, benim oluşturduğum ekipte yer alan diğer felsefi bütünlükteki insanların beraber çalışmasıyla gerçekleşti. 5 / 8


Kaan Müjdeci & Burcu Tokatlı / SİVAS
Ödül törenine iki gün kala heyecan durumunuz?
Heyecanım yok net olarak. Yoğun bir iş temposundan çıktık herhalde o gün heyecanlanırım.
Belli ki bu ikiliden yeni üretimler de gelecek, ipucu verebilir misiniz?
Yoldaki filminizin hangi türde olacağı belli mi?
Genel olarak şu tür bu tür diye bir şey bakmıyorum. Ne bileyim işte korku filmi çekeceğim diye bir düşüncem yok. Ama yeni proje hakkında hiçbir bilgi veremem ama uluslararası bir film olacak, farklı ülkelerde olan. Yine orda da Burcu’yla beraber çalışacağız. Çünkü Burcu’nun estetik gözü, estetik düşüncesi hoşuma gidiyor, hatta o filmde yer alan bir hayvan var, o hayvanın, şimdi söylemiyim ismini, ben başka bir hayvan düşünmüştüm. Burcu o filme göre en iyi hayvanın onun seçtiği hayvan olacağını söyledi. Buradan bile filme katkısı büyüktür. O film o. Ama bilgi vermemem yani, niye veriyim. Zaten bu arada Sivas’ın bir sürü projesi var. Biz projeyi tasarlarken çok zevk aldığımız için ve para odaklı çalışmadığımız için mesela bir çizgi roman projemiz var. Sivas’ın çizgi romanını yapmak. Bir bakıma bir çocuk ve kopek var ve bunu çocukların okuyacağı bir çizgi roman haline getirebiliriz. Üç beş tane sahneyi çıkarınca olur. Ondan sonra çocukların giydiği kostümlerin yeniden dizayn edilmesi projesi var, bu Burcu’nun projesi. Sonra körler için filmin bir radio tiyatrosu projesi var. Yani yaklaşık bu filmin 3 tane daha projesi var. Sonrasında Cevdet Erek’in çıkaracağı sound track projesi var. Mesela başka bir sanatsal proje daha vardı ama egosuna yenilen ezik arkadaşların saçma davranışları yüzünden o proje iptal oldu maalesef, sorun değil. Ama dediğim gibi, bir şekilde coming soon ahahahaha... 6 / 8