1 / 13
2 / 13

Deniz Celiloğlu


“Geri dönüşüm yapıp, Pink Floyd dinliyorsa bir insan, tamamdır.”

Fiziksel ve zihinsel sınırlarının içerisine sıkışmış olan Barış'in özgürleşme hikayesini, akvaryumdan okyanusa açılma metaforuyla anlatan “İçimdeki Balık filminin başrol oyuncusu Deniz Celiloğlu ile konuştuk.


Önce biraz kendinden bahseder misin?

En korktuğum soru. :) Nasıl bahsedeceğiz şimdi kendimizden. Böyle zamanlarda ne denir bilmiyorum. Benim çok kafam karışıyor bu soruda. Üniversite son sınıf felsefe sınav kağıdındaki tek soruymuş gibi hissediyorum. Acaba ne istiyor hoca? Hangi tarafımdan, neyimden bahsetsem şimdi diye strese giriyorum. Daha önce okuduğum röportajlarda hiç sevmem bu soruya verilen cevapları. Soru güzel aslında. Ama verilen cevaplar çok klişe ve genelde zaten bilir ve tanırız o insanı; okuduğumuz şeyler de biraz tekrar olur.

Daha önce söylemedim şeyleri söyleyeyim bari de işe yarasın. Hellim’i çok seviyorum, geri dönüşüm yapıyorum evde ve her yerde. Plastik, kağıt, şişe vs. geri dönüştürülecek ne varsa. İnsanların yapmadığını ögrendiğimde çok kızıyorum. Dünyaya ve yaşama olan en büyük sorumluluğumuzun bu olduğunu düşünüyorum. Zamanlar, mekanlar, siyasal sistemler, duygu durumlarınız, kişiliğiniz, karakteriniz değişse bile, insan olarak değişmeyecek tek sorumluluğumuz bu bence hayata karşı.

Bir gün gelebilir bir insanı artık sevmemeye , oy verdiğiniz partiye artık oy vermemeye, inandığınız bütün doğruları değiştirmeye karar verebilirsiniz ama bu geri dönüşümden asla vazgeçmemelisiniz.

Çok insan sevmem. Hatalı mekanizmalar olduğunu düşünürüm. Kendimi ayrı tutmuyorum. İnsanı (fikir olarak) hatalı ve eksik buluyorum. Birlikte yaşamak zordur. Genelde de üzülürsünüz. Kendimizi dünyanın en önemli ve zeki varlığı zannedip; bir o kadar da ilkel ve arızalı yaratıklarız.

Savaşlar çıkaran, hırslarına yenilen, üzen, aç gözlü ve bencil şeyleriz işte. Duvarlara barış işaretleri çizip, hayvan sevince çok inandırıcı gelmiyor ya da bu insana karşı inançsızlığımı değiştirmiyor.

Geri dönüşüm yapıp, Pink Floyd dinliyorsa bir insan, tamamdır. Ondan zarar gelmez.



Deniz Celiloğlu


Oyunculuğu çok seviyorum. Ama gerçekten çok seviyorum. Cevap vermek için cevap vermiyorum. İnsan kendini birşeyler üstünden var etmek, tanımlamak zorundadır bu hayatta. Ben de en kolay ve en gerçek şekilde oyunculuğumla yapıyorum bunu.

Kendimi sahnede iyi hissediyorum ve bir hikayenin parçası olarak onun içinde. Tiyatro ve sinemada da tanrının yazar olduğunu düşünürüm. Geri kalan her şey sadece ona hizmet eder.

Yemek yapmayı ve yemeyi cok fazla severim. Et daha çok. Şarap da severim. İlgim büyük. Makarnayı piştikten sonra soğuk suyun altına tutmasınlar. Çok yanlış. Haşlamadan önce suyuna biraz zeytinyağı dökülsün. Yapışmayı o önler.

Her insanın sanatın herhangi bir dalıyla kıyısından köşesinden mutlaka ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Olduğunuz kişiyi dönüştürebilecek bir şey varsa o da sanattır. Başka türlü yerinde sayar insan.

Tiyatroya gitmeyen, az kitap okuyan, bir takım önemli filmleri bilmeyen insanlarla ilişki kurmam. Hayır, kitap, oyun ya da film konuşmayacağız belki onlarla, ama ben o insana güvenmem.

Bulgaristanlıyım; orada doğdum. 19 Temmuz 1986. Yengeç insanıyım. Adımı kendim koysam Deniz koyardım. İyi ki annemler de öyle yapmış. Deniz Gezmiş’le bir alakası yok. Gençler denizde tanışmış, sebebi bu.

“Bir insanın playlist’ini dinlemek günlüğünu okumak gibidir.” diye bir replik vardı bir filmde. Çok katılıyorum. Müzik çok önemli benim için. İnsanlarla arkadaşlık kurarken de müzik zevkleri çok belirleyici. Analog dinliyorum. Pek çok şeyi öyle seviyorum zaten. Analog , manuel, sade... Bu kelimeleri seviyorum. Kahveyi de. Kahve ikinci bir sevgili gibi. O kadar önemli benim hayatımda. Her yere geç kalabilir herşeyi erteleyebilir ve herkesi üzebilirim sabah kalktığımda kahve ve sigarayla camın kenarında tek başıma geçirdiğim o 15 dakika için.

Kardeşim de var bir tane. Çok başkayız onunla. O bir kurumsal. Resim yapabilmeyi çok isterdim. Çok. Denedim ama olmuyor. Eciş bücüş birşeyler oluyor. ☺ Gerçi öyle şeyler de olabilir ama... Hayır hayır öyle değil, benim baya yeteneğim yok. Aklıma gelenler bunlar..
3 / 13
4 / 13

Deniz Celiloğlu


Filmin başrol oyuncusu olarak, gerek çekim sırasında, gerekse daha sonra filmi izlediğinde hissiyatın nelerdi?

Duygusal anlar yaşadım. Ama kendi içimde. Ben çok heyecanlanıyorum bütün bu sorduğun şeyler esnasında. Çekimler, öncesi, sonrası, izlemesi. Göstermiyorum çok, profesyonel, ne yaptığını bilen bir oyuncu gibi gözükmem lazım. :) E o kadarını da nerden bileyim.

Yönetmenle olan ilişki onun için çok önemli. Anne baba gibi bir şey yönetmen orada sette. Seni yatıştıran, heyecanını dindiren ve yol gösteren bir yardımcı.

Karşılıklı güven kurulan samimi ilişki çok önemli. Biz Ertan’la çok güzel bir enerji yakaladık, büyük yardımı dokundu. Karakter ve hikaye bana çok gerçekçi ve sağlam geldi, sevdim yani ben onları. Böyle olunca da bir sorumluluk yükleniyor üstünüze, bu işin altından kalkmaniz lazım.

Oyunculukta ‘olmuşluk’ gibi bir şey yok. Ne kadar deneyimli olursanız olun her zaman o heyecan ve sorumluluk duygusu olacaktır içinizde. Başlı başına manyak bir iş be arkadaşım bu sinema. Gerçek işte o. Film milm ne dersen de, izlerken bile büyük keyif aldığın filmler, hikayeler yok mu. Bir de işte onlara hayat verdiğini bunun bir parcasi olduğunu düşün. Çok tatlı. Bir başkası olmak, kendi tanıdık bildik hayatının, rutininin dışına çıkıp başka bir karakteri tanımak anlamak, canlandırmak, o olmak, başka bir hikayenin parçası olmak; bu duygu beni çok tahrik ediyor.

Sonunda bir de yaptığınız işin sizden çıkıp öyle bir sürü insanla buluşması. Tanımadığınız insanlara dokunması,  -duygusal etkileşimleri olan bir şey sonuçta bu-  çok fantastik.

Bipolar kişiliği canlandırmanın zorlukları var mıydı?

Hayır. ben de öyleyim. Ben hissediyorum Barış’ı. Anladım yani. Zor olmadı. Ertan da iyi anlattı. Çok yardımcı oldu.

Belki tanısı konulmadı ama çok benziyor bana Barış’ın karakteri. Manik depresif durumu, ilişki kurma biçimleri…
5 / 13

Deniz Celiloğlu


Zaten filmin gerçeklik duygusu hayatın içinden çıkmış, sana ve diğer oyunculara kolaylıkla yansıtılmış sanki, sen ne düşünüyorsun?

Başarılı senaryo. Her zaman buna inanıyorum. Tanrı yazardır. Hikayedir yani. Yoktan bir şey var edilmişse, o da odur. O iyiyse de genelde her şey iyi olur. Kötü bir senaryoyu iyi oyuncularla adam edemezsiniz. Sırıtır. Çok belli olur. Hatta daha kötü olur. Debelenir içinde oyuncu. Olduracağım, inandıracağım diye ne hallere girer.

Yalan söylediğini bildiğiniz bir insan karşınızda sizi inandırmaya çalışıyor, çok acıklı bu durum. Hiç olmaz. Ama iyi senaryo, iyi hikaye. Sizi başınızdan alan, inandıran, sürükleyen, duygularınıza, aklınıza dokunan bir şey tamamdır zaten. Siz bir kere hikayeye inandıktan sonra, her şeye inanmaya başlar, sorgulamazsınız. Oyuncuları, dekoru, kostümü…

Iyi senaryo başlı başına kendini taşıyacak, inandıracak herseyi taşır içinde. Ortalama oyuncular, ortalama bir prodüksiyonla falan olur o iş. Çok da güzel olur. Artık sonrasında seçeceğiniz iyi oyuncular, harcanacak güzel paralar, işi mükemmelleştirmek için olacaktır.

Şunu da ekleyeyim yeri gelmişken. Ben bazen de sinemada vasatı seviyorum. Yani olması gerektiği kadarı, normali. Daha gerçek geliyor, daha inandırıcı geliyor.

İşin içine mükemmellik, para, güçlü prodüksiyon, akıl alıcı oyunculuklar girince, ben biraz kopuyorum. Ama bazen o film de hissettiriyor kendini. Bazen dünyanın en yetenekli oyuncularının yerine -evet oynasa oynar, güzel olur- sadece ortalama iyi bir oyuncunun, o karakterin gerektirdiği kadar iyi bir oyuncunun oynaması daha inandırıcı yapıyor filmi.

Örneğin Barış’ı benim yerime Brad Pitt oynasaydı; olmaz mıydı? Hayır olmazdı. Yahu Brad Pitt adam; nasıl inandıracaksın ki. Olmaz işte. Bazen az oynamak, yeterince oynamak, hatta çok iyi oynamamak iyi birşey.

Çok iyi bir oyuncunun bir filmde bütün marifetlerini kullanmayıp, ‘vay anasını, ne oynamış be’ dedirtmeden, sadece olması gerektiği gibi olması da önemli. Ben onu yapmaya çalıştım sanırım; gerçekliğin bir kısmı burdan geliyor.

Çünkü çoğu insan için iyi film sonunda insanın afedersin, ‘a…na koyan’ filmdir ya, seni oradan oraya vuran, ‘vay be, adam oynamış ulan’ dedirten filmdir. Hayır. Katılmıyorum. Dünyanın bütün karakterleri, insanları hayatta, bu kadar etkileyici ve cool değiller. Genelde çok normal hatta sıkıcı ve basitler.
6 / 13
7 / 13

Deniz Celiloğlu


Zorlandığın sahneler oldu mu? Örneğin dalış sahnesi, sevişme sahnesi vb. gibi?

Evet evet. Sevişme sahnesi zordu ama çok güzeldi. Fazla tekrar alma şansımız yoktu zaten. Soğuk, Okan kamerayla yavrum, suyun altında. Biz orada yukarıda öpüşmeler koklaşmalar. Şaka şaka çok güzeldi.

Suyun içinde haraket etmesi, durması, kadrajin içinde kalmaya çalışması zor tabi ama sonunda çıkan görüntü çok başarılıydı. Değdi. Yahu her şey değdi. :)

İçim çok huzurlu ve güzel bu filmden sonra. Zorluklar oldu tabi, özellikle yaz sahnelerinde. Doğa faktörü, deniz, hava koşulları, böcek, güneş :); tatilde değilseniz bütün bu tatlış şeyler size ızdırap olabiliyor. Ama güzel ve özel bir deneyimdi.

İyi ki akrep sokmadı. Çok akrep vardı dağda bayırda. Bir kere de çekimdeyiz, suyun içinde. Köpek balıkları geldi dört tane; sardı etrafımızı. Biz panik. Korktum tabi. Şaka şaka, hiç böyle cool bi anımız yok. En fazla bir ara bir fırtına çıktı, tekne çok sallandı falan. Olsun o da cok atraksiyonluydu. Biraz daha abartıp, onu anlatıyoruz ekipçe, soranlara.

Oyuncu ekibi olarak daha önce birbirinizi tanıyor muydunuz?

Çekimlerden önce sadece Ertan’la tanışıp biraz vakit geçirdik. Onun dışında ekibin geri kalanıyla çekimlerde tanıştık. Küçük ve eğlenceli bir ekiptik.

Dünyanın en soğuk insanı gibi duran Finli görüntü yönetmenimiz Jarkko’nun dünyanın en eğlenceli ve en komik soğuk insanı olarak karşımıza çıkması çok güzeldi. Keşke tanısaydın; çok gülerdin.

Sence filmin cümlesi ne? Bir olasılık filmi mi yoksa daha ziyade yanızlık filmi mi?

"Hayat; ellerinde" ister tut, ister at, yırt, yarat, parçala, sev , döv... Seçimler filmi benim için. İştedigin arzuladığın şeyin peşinden gitmenin filmi. Kendinden emin olmanın. Herşeye inat kendin olmanın ve kendi güzel basit anlamlı çiçekli çakıllı, tozlu topraklı yolunda ama kendi yolunda yürümenin filmi..

Tabi ki bilim. Barış’ın hayatında bilime olan inancı, bilimle kurduğu kendini var etme iliskisi, göz ardı edilemez. Ama büyük algılayışta o da bahsettiğim şeyin bir parcası, aracı sadece.

Bazısı bilime inanır bazısı sanata, bazısı evindeki plaklara, köpeğine, kendisine, işine , hayallerine; istersen çaya inan bisküviye inan ama bir şeye inan arkadaşım.

Deniz Celiloğlu


Filmin başlarında biraz saplantılı, karışık, tuhaf, acısı olan genç bir adamın daha sonra çıktığı fiziksel/içsel yolculuk kendi yaşamında karşılık bulan bir ruh hali mi?

Kesinlikle. Çok benziyor birtakım durumlarımız Barış’la. Ama çok girmek istemiyorum bu yerlere, daha çok kendi içimde yaşadığım şeyler. Ama herkes gibi bu hayatla ilgili, yaşadığı dünyayla ilgili farkındalığı olan ve sorular soran insanın başına gelebilecek ruh halleri bunlar.

Müthiş kareler, fotoğraflar var filmde; küvette, denizde, özellikle afişte kullanılan o balıkların üzerine yattığın sahne… Seni en çok etkileyen, belki de sarsan anlar hangileriydi?

Hepsi desem, bir ayırım yapmasam, daha doğru olacak. Bu biraz daha insanın doğaya dönüş hikayesi..

Ben Barış’ın doğayla olan ilişkisini çok seviyorum. Kendini o balıkların içine bırakır gibi doğaya bırakması; Deniz’in ormanın, ağacın, dağın tepenin içine bırakması çok etkiliyici.

Şehir hayatının sıkışmışlığından binaların, betonların, kaldırımların arasından kendini Ayvalık'taki yazlığına atan ‘ohh, cok iyi geldi valla, bir uzaklaştık’ diyen yazlıkçı kafasından bahsetmiyorum.

Doğayla gerçek bir ilişki kurmak benim bahsettiğim. Biz onun bir parçası olduğumuzu hatta daha ileri gideyim o olduğumuzu unuttuk…

Doğaya dönüp, onunla ilişkimizi gözden geçirirsek, başka bir deneyim bekliyor bizi, buna inanıyorum…

Film boyunca araştırmalarını not ettiğin o not defteri şimdi kimin elinde?:)

Ertan'da. :) Bere bende, mont onda. Kedi onda… Yahu onu boşver de, tekne keşke bizde olsaydı. Tekne çok güzeldi. ☺ Tekne sahibinde.

Oyunculuk kariyerinle ilgili bir projeksiyon yapabilir misin?

Yapamam ki. Bu ülkede neyin projeksiyonu mümkün Allah aşkına. Çok kızıyorum. Çok üzülüyorum bu halimize. Bir planım programım, bir çizgim olsun, bir hedefim olsun, çok isterdim. Öyle çok programlı bir adam olmadım hiç ama bu kadar da belirsizliklerin, saçmalıkların yaşandığı bir ülkede var olmaya çalışmak zor arkadaşım.

Olabildiğince farklı karakterler oynamak istiyorum, iyi güzel hikaye yazıcıların, yönetmenlerin aklına gelip, ‘bu rolü Deniz oynar, hadi arayalım şu çocuğu’ desinler istiyorum.

Son olarak denizle aran nasıl?

Hangi deniz, oyuncu olan mı, su olan mı. Dur ikisi için de tek cevap vereyim. Çok seviyorum. Çağırsın kapıyı çarpar çıkarım. :) Varlığıyla sizi güvende ve iyi hissettiren şeyler vardır ya, koşulsuz dostluk ve aidiyet duygusu. Deniz öyle benim için. Kendimi iyi hissediyorum orada. Sağolsun var olsun.
8 / 13
9 / 13
10 / 13
11 / 13




Deniz Celiloğlu

Kein Kollektiv

www.icimdekibalik.com


London Turkish Film Festival




Other Posts
Niccolò Lapo Latini won in New York City at TDC69
West Coast Culture: Interview with Mike Miller
NOESI Milano
Interview with Yugal Odhrani
Lucid Dreams
Smircs - The Legacy
13 / 13
keinmagazine@gmail.com
Kullanım Koşulları:

www.keinmagazine.com tarafından üretilmiş fotoğraf, resim, video ve benzerleri kullanım ve içerik hakları saklıdır. Site içerisinde kulanılan, herhangi birine ait içeriğin hakları sahiplerine aittir.



Terms of Use


All online content of www.keinmagazine.com (including all images, videos and other visuals) of the website cannot be used without the permission of the authors, artists and photographers noted.
Subscribe to our newsletter for monthly updates

Follow #KEIN
CLOSE